"Dayım Uzunyayla'da"
"Dayım Uzunyayla'da"
2005 yılında ilk kameramı taksitle aldım. Pahalıydı. Sonra bilgisayar donanımımı hazırladım. O da pahalıydı. O yıl tatile gidince yine hatıra mahiyetinde çekimler yaparak pratiğimi geliştirdim. Dönüşte onları belgesel tarzında kurgulayıp deneyimimi artırdım. Kurgu aşaması da en az çekim kadar zordu. Her bir kareyi saniye saniye işlemek gerekiyordu. Sonra yazı, müzik vs. derken kendi hazırlığımı tamamladım.
2006 yılında her şey hazırdı. O niyetle yola çıkıp Kayseri'ye geldim. Konuyu dayıma açtım. İlk başta ciddiye almadığını biliyordum ama böyle heyecanları sevdiği için hemen kabul etti. Belgeselin sunuculuğunu yapacaktı, bu nedenle evde deneme çekimleri yaparak belli bir gelişme sağladık. Bazen sözleri farklı noktalara kayıyordu ama çekimi kesip tekrar yapma şansı olduğu için bu da sorun olmuyordu. Yine de deneyim kazanması biraz zaman alacaktı.
Kayseri'de yaptığım birkaç küçük çekimin ardından yola çıktık. O yıl aracım yoktu. Klasik yollardan Pınarbaşı'na oradan da dolmuşla Uzunpınar'a gittim. Komiktir, Uzunpınar dolmuşunda da yine boş koltuk bulamamış, motor üstünde sıkışık bir durumda seyahat etmek zorunda kalmıştım. Bu, benim gibi çoğu gencin kaderiydi. Dayımla orada buluştuk ve Uzunpınar civarında ve tepelerin üstünde ilk çekimlerimizi yaptık. Ardından Teyze oğlu Erşan'ın 50NC kamyonetiyle yola çıktık. Plana göre dayım da "antike" motoruyla bize eşlik edecekti. Olamadı tabii ki. Daha ilk seferde arıza yaptı. Ben Uzunyayla'da her an bir şeylerin ters gideceğini bildiğim ve psikolojik olarak her duruma hazırlıklı olduğum için motoru Sacayağı köyüne bırakıp kamyonetle çekimlere devam ettik. Kırkpınar köyünde güzel çekimler yaptık. Karakuyu ve Şerefiye'de zamantı ırmağını da çekime ekledikten sonra Kayseri'ye döndük.
Sonuç hiç de fena sayılmazdı. Bütün çekimler doğal ve anlık olduğu için çekim tekrarı felan olamıyordu. Rüzgâr sesi, "mator" sesi, tavuk sesi, eşek sesi, yönlendiren birinin sesi, hatta çevreyi çekmek için tepelere tırmanan ve nefes nefese kalan benim sesim... Her şey organik ve doğaldı. Senaryoyu on saniyede yazıyor, üç dakikada çekiyordum. Bahtımıza ne çıkarsa. Böylesi doğal çekimlerde kadraj, senkron, titreme, yakın plan, ışık... Unutun hepsini. Doğal çekimlerde bunu yapmanız zaten imkansızdır. Küçük bir el kamerasıyla ancak bu kadar yapılabilirdi. Belgesel bölümlerinde teknik düzen arayana benim yaptığımı yapmasını ve ondan sonra teknik ve estetik aramasını tavsiye ederim.
Sonraki hafta Örenşehir'de düğün vardı. Oraya gitmeyi önceden planlamıştım. Dolmuşlarda hep sıkıntı yaşadığım için özel bir araçla gitmeyi istiyordum ama bilirsiniz bu işler zordur. Nihayet sağ olsun yakıt parasını karşıladığım bir arkadaşın aracıyla gitme imkanımız oldu. Aklımdaki her kareyi yakaladım sayılır. Düğün de bu kareyi tamamladı.
İstanbul'a döndükten sonra kurgulara başladım. Donanım ve depolama kısıtlı olduğu için kasetleri sırayla aktarıyor, işi biteni siliyordum. Önce düğün 1989 videosunu kurguladım. Ardından belgeselin ilk bölümüne başladım. Yoğun iş tempom nedeniyle geceleri ve hafta sonları klavyeye yapışmış gibiydim. İkisini kurgulamak yaklaşık beş ay sürdü. Bir de aklımdaki tanıtımları hazırladıktan sonra internet aramaya başladım. Evde bağlantım yoktu. Videolar o döneme göre büyük hacimli olduğu için aktarmak da saatler sürüyordu. O yıllarda video siteleri limitliydi. 15 dakikalık limit veren tek bir site vardı. Yahoo video. Tanıtımı zor zahmet oraya attım. Birkaç ay sonra google video sitesi haftalık iki saatlik süre verdi. Siteye atmak da çok sıkıntılıydı. İlk olarak düğünü, bir hafta sonra da ilk bölümü 9'ar saatlik sürelerle siteye attığımı çok iyi hatırlıyorum. Üstelik bir arkadaşın iş yerinde ve sabaha kadar devam eden bir işlemle. Çoook yorucu bir süreçti ama hayalim gerçekleşmiş, macera başlamıştı.
Çok ama çok eğlenceliydi. İyi ki yapmışım. Yine olsa yine yapardım.