Agaçe Zeki ERKUŞ
Apartman Sakinleri
Uzunyayla toplumu şehir hayatına iyice ısındı.
Yetmişli yıllarda başlayan Pınarbaşı merkezli göç, sonraki yıllarda Kayseri'ye kadar uzandı. Şimdi Uzunyayla gibi Pınarbaşı'da boş.
Köylerin özgür çocukları, artık apartmanların sakini oldu.
Şehirdeki evlerde her türlü konfor var. Eşyalar, her zaman olduğu gibi düzenli ve tertemiz. Uzunyayla'daki evler de öyleydi. Dışı basit, içi güzellik dolu.
Akrabalar bir evden çıkıp diğer evin "loğuncuk"une gidemese de ilişkiler sıcak. Düğün, cenaze, dışında bir araya gelebilecekleri bahaneler de yaratabiliyorlar. "Haçeş"ler hâlâ kullanımda ama Uzunyayla'daki gibi serin ve sakin değil.
Her evde ikili bir hayat var. Uzunyayla geçmişi ve Kayseri yaşamı. Bazen bunlar birbirine karışsa da neticede sabah uyandığınız yer eviniz artık.
Şehir yaşamı farklı ama eskiden kopamayanlar köyüne dönüyor her yıl biraz daha azalan sürelerle.
Kadınlarımız daha şanslı. Altın günü, mevlit, düğün hazırlıkları, kahve molası, kışlık mantı, erişte, çorbalık kesme partileri. Her hafta hatta haftanın iki günü iç içeler.
Akrabayla ana dil, çocuklarla Türkçe, komşuyla mecburen Türkçe. İletişim şart.
Bazen Türkçe'yi az bilen yaşlı bir "Adıge" teyzeyle yine Türkçe'yi az bilen "Kürt" bir teyze komşu ziyaretinde bir odada buluşuyorlarsa muhabbet en fazla üç cümle sürüyor. "Adıge" teyze: "Lo mıbı jiir. Sıhomey Aleh" diyerek koyuyor noktayı. Gelinler ve çocuklar daha şanslı. Anlaşmak güzel. Herkes mutlu.
Kadınların güzelliği, her ortama hemen uyum sağlamaları değil mi? Başka türlü yürümezdi bu dünya.
Erkek kısmının ise şehir yaşamı belli. Genellikle cami civarı parklarda sohbetler, cenaze törenleri, Hunat civarı kahvehane muhabbetleri. Hiçbiri kahve içmez. Alışkanlık yok. "Zı şey kızetit." derler o yeter. Kaplan'ın Çay Evi, Fuzuli caddesinde okey mekanları. Ne yapsınlar başka?
Ayda bir dernek geceleri. Gençlerin daha çok ilgisini çeken "Aşemez", "Maze", "Psine". O da ayrı bir heyecan ayrı bir renk. Köy düğünlerindeki güzellikleri yaşayıp "Ket Ceug"ü görenler bundan pek zevk alamasa da idare eder. En azından eş, dost, arkadaşla görüşülüyor.
Kültür ne durumda?
Şimdi daha parlak, şimdi daha ateşli ama sosyal paylaşım sitelerinde.
Bir de araç yazılarında hatta plakada.
Farklı kültürler arasında baskın olana hafiften başkaldırı, kendini gösterme, fark edilme refleksi diyelim.
Sanal alem daha renkli.
Sanal sosyallik daha iyi. Masrafsız. Ayağa kalkmak, saygı göstermek, susup dinlemek yok. Ucuz. Bir telefon, bir bilgisayar yetiyor. Emojiyle at gülücüğünü olsun bitsin.
Herkesin profilinde yemyeşil on iki yıldızlı, üç oklu bayrak. Ortak değer olmuş.
Onu koydu mu tamam. Sanki "Nart Destanları"ndan fırlayıp gelmiş "Sosrıko".
Her akşam bir, iki paylaşım yetiyor. Birkaç beğeni de aldı mı o iş tamam. Çok güzel hayat. Beğeni sayısı arttıkça mutluluk da artıyor. Bizzat yaşamasa da büyük bir haz katıyor ruhuna. Mutlu...
Bunu meslek edinenler de var. Sorsanız çok önemli bir iş yapıyor. O paylaşım yapmasa kimsenin kimseden haberi olmayacak. Temalı foto paylaşımları bir harika. Her türlü yiyecek, içecek var. "Psıhalıve" favori. Beğeni üstüne beğeni alıyor.
Dost sobetlerinde eskiden kullanılan tarla, ekin, yün, tohum, warce, mel, şıne kelimelerinin yerini facebook, youtube terimleri almış. Yaşlılar bunları anlamadıkları için eskiye kayıyorlar. Onların kelimeleri belli.
Orta yaşlılar her iki kültüre de sahip. Eski ve yeni bir arada. Şehirdeki işleriyle ilgili terimler de karışınca araya sohbet daralıyor ister istemez. Allah'tan geçmişin komik anıları var elimizde. Uzunyayla kültürünü yaşatan anılar... Anlat anlat bitmez. Doya doya gülmek istiyorsanız dinleyin. Bir de şehir acemisi nene ve dedelerin yaşadıkları. Onlar da dahil edilmiş anılara. Malzeme bol.
Gençler eskiyi pek bilmiyor. İşte tehlike burada başlıyor. Özgür ruhlu babaları bir şekilde bunu yaşıyor ama çocuklar ve gençler kutu bağımlısı. Kutu dediğimiz bilgisayar, televizyon, telefon ve tablet. Hepsi apartman çocuğu çaresiz.
Kültür ne durumda?
Yeni üretim "Adıgebze" kelime yok. Eldekilerin yarısı şehirde anlamsız kalmış.
"İnsan bildiği kelime kadar düşünür." diyenler boşuna dememiş. Bırakın yeni kelimeyi, mevcut kelimeleri bile yaşatamıyoruz ki.
Bir de buna baskın kültürün din ve siyasi terimlerini ekleyin. Derin anlam taşıyan kelime kalmadı beynimizde. "Kültürümüz ölüyor." diyenler neyi kastediyor? Ruh ve beyin ölümünü. Kelime ölünce beyin yani düşünme ölür. Düşünce ölünce ruh ölür. Geriye kalan anlık yaşayan kemik yığınıdır. Yabancıların "Zombi" kavramı bunu anlatır. Dinlemeyen, düşünmeyen, anlamayan, anlatmayan sadece duyduğu şeylerin peşine takılan ruhsuz insanlar. Zombilerin kültürü yoktur.
Kültür, bu işte. Aldı başını gidiyor.
Yapacak bir şey yok. Yaşamak ve görmek lazım ne olacağını.
Değişim şarttı ama böyle olmamalıydı.
Uzunyayla'nın özgür çocuklarıyken apartman sakini olduk.
Her şeye rağmen yine de asil yine de güzeliz, yakışıyoruz dünyaya en azından.
Biz "Adıge"yiz...