Agaçe Zeki ERKUŞ
Resmi Belgeler Ne Anlatır?
Uzunyayla'yla ilgili yapılan araştırmalarda resmi belgelerin esas kabul edilmesi ve her olayın resmi kayıtlara baz alınarak değerlendirilmesi çok doğru bir şey mi?
30 yıllık meslek hayatımın ilk dokuz yılında devlette idareci olarak görev yaptım.
Devlette görev yapanlar bilir, idareci olduğunuz zaman ilk göreviniz yazışma kurallarını öğrenmektir çünkü hukuk devletinde her şey yazılı olarak yürür ve mutlaka kayıt altına alınır. Yazılar gelir, yazılar gider. Her şey yazılı yapılır. Siz de işlem yaparken resmi yazışma kurallarına uygun hareket edersiniz.
Devlette her işlemin, her yazışmanın, her konunun bir kodu veya numarası vardır. Bunlar standarttır. Kurumlar arası yazışmalarda her belge kaydedildiği için yazışmalar önemlidir. Devletin sürekliliği bu yolla sağlanır. Kişiler gelir, kişiler gider ama belgeler hep kalır.
Mesela devletteki işinizle ilgili bir belgeye ihtiyacınız var, diyelim. Eğer işlemin yaklaşık tarihini, belgeyi verdiğiniz kurumu, işlem konusunu biliyorsanız aradan yıllar geçse de o belgeyi rahatlıkla bir arşivde bulursunuz. Saklanma süresi dolup da belge imha edilse bile en azından bütün işlem kayıtlarını bulursunuz.
Bu size ne sağlar? Haklarınızı korursunuz. Hukuki açıdan işlemi ispat edersiniz. Hukuk, sizin söylediğinize bakmaz, kayıtlara ve belgelere göre hareket eder.
Dilekçe ve beyan belgeleri o nedenle kullanılır.
Diğer açıdan resmi kayıtların doğru olma ihtimali nedir? Bu, duruma göre değişir. Somut işlemlerde belgede yanlışlık olmaz. Ancak olaya, görüşe dayalı belgelerde bazen doğruları yazmak sorun yaratır. Resmiyete uygun olanı yazıp üstünü örtmek daha kolaydır. Devlette görev yapan herkes bilir bunu.
Mesela, zorunlu göç sürecinde o dönemdeki Rus devleti, soydaşlarımızdan "Ben kendi isteğimle her şeyimi bırakıp başka ülkeye gitmek istiyorum. Ailemden şu kişiler de benimle gelecek." yazılı dilekçeler almıştır. O dilekçelerde o gün yurt dışına çıkan herkesin adı ve yaşı yazılıdır. Bu dilekçeyi vermeyenler çıkamamıştır. Mecburen herkes vermiştir. O dilekçeler yıllar sonra hak iddia edenlerin karşısına çıkmıştır. Rus devleti, "Bak, kendi isteğinle çıktığını belirten dilekçe vermişsin. Alttaki imza da senin. Ne hakkı istiyorsun?" demiştir.
Oysa o dilekçeler bireylerin kendi istekleriyle yazılmamıştı. Görevlilerin zorlamasıyla yazdırılmış, resmiyete uydurulmuş, olayın üzeri örtülmüştü.
Şimdi uluslar arası bir dava açılsa ve tüm Çerkesler şimdiki devleti dava etse sonuç çıkmaz, çünkü resmi dilekçeler(!) var.
Resmi kayıtlar; kanunların, yönetmeliklerin belirlediği hareket esaslarıdır. Yani bu belgeler kanuna uygun düzenlenebilir ama her zaman gerçeği yansıtmayabilir.
İşin özü devlet belgesi, resmi evrak budur.
Şimdi asıl konumuza dönelim. Akademik araştırmalarda her konunun resmi kayıtlar esas alınarak irdelenmesi ne kadar doğru?
Son yıllarda zorunlu göç, sürgün veya soykırımla ilgili yapılan tez çalışmalarında bütün yelpaze resmi evraklar çevresinde ele alınıyor. Bir yere kadar konu hakkında bilgi sahibi oluyorsunuz ama bir yere kadar. Belge, o andaki durumu geçiştirmek için tutulmuşsa ve bugüne ulaşmışsa yapabileceğiniz hiçbir şey kalmıyor. Siz ne derseniz deyin bütün işlem o belgelerle sınırlı kalıyor.
Kültürümüzü ilgilendiren çalışmalarda özellikle resmi arşiv destekli tezlerde çok fazla yanlışlıkla karşılaştım. Kayıt var, belge var ama olayın gerçek ayrıntısı yok. Belgenin hikâyesini bilme şansınız yok. Bilemezsiniz ki.
Bu durum, tezi hazırlayan kişinin kötü niyetinden kaynaklanmıyor. O da tezinin kabul edilmesi için bunu yapmak zorunda. Ama biz, o tezin içeriğini tümüyle doğru kabul etmek zorunda değiliz.
Özellikle tarihi incelemelerde resmi kayıt destekli araştırmaları incelerken hep bir soru işareti taşıyın kafanızda. Hemen inanmayın, akıl yürütün.