Araştırma ve İnceleme : Agaçe Zeki ERKUŞ
1876 Olaylarının Uzunyayla'daki Yansımaları
1855 yılından itibaren Uzunyayla'ya yerleştirilen Çerkes toplumu, padişah sayesinde "ayrıcalıklı"dır. 1861 yılında tahta çıkan Sultan Abdülaziz, aynı yıl ilçenin kurulmasını emretmiş,(1) tahtta kaldığı süre içerisinde sadece Uzunyayla'ya değil ülkenin diğer bölgelerine yerleşen Çerkes halklarına da kolaylıklar sağlamıştır.
Uzunyayla platosu üzerinde hak iddia eden farklı kültüre mensup topluluklarla küçük çaplı çatışmalar yaşansa da padişah desteğinin etkisiyle onlar da Çerkes halkının varlığını ve kalıcılığını kabullenmek zorunda kalmıştır. Ayrıca gruplar arasında oluşan ticari çıkarlar da doğal olarak bu iletişimi zorunlu kılmıştır.
1870 yılında Uzunyayla'da genel durum:
Göç ve Uzunyayla yerleşimi genel olarak tamamlanmıştır.
Bölgeye yerleşen halk, on yıl boyunca her türlü vergiden ve askerlikten muaftır.(2)
Köyler oluşmuş, halk bölgeye alışmış, geçim şartları şekillenmiştir.
Arazi paylaşımı tamamlanmış, bölge iklimine uygun küçükbaş ve büyükbaş hayvanlar edinilmiştir.
Kara yoluyla Kars üzerinden gelenler, getirdikleri atları geniş alanlarda yetiştirmeye başlamışlardır.
Nahiyeler kurulmuş, yöneticiler belirlenmiştir.
Bu olumlu şartlar on yıl boyunca devam etmiştir.
1870 yılından sonra bu muafiyetler peyderpey kalkmış, halk ülke gerçekleriyle yüz yüze gelmeye başlamıştır. Vergi ve askerlik zorunluluğu Uzunyayla'daki aileleri ister istemez etkilemiştir.
Suskunluk Başlıyor
1876 yılında Sultan Abdülaziz'in sır dolu ölümü, I.Meşrutiyet'in İlanı ve ardından başlayan olaylar, 1919 yılına kadar sürecek belirsizliğin başlangıcı olmuştur. Öncelikle farklı bölgelere yerleşen Çerkesler padişahın vefatıyla bir anda yalnız kalmıştır. Yaşanan Çerkes Hasan olayı da söylentileri artırdığı için Uzunyayla bölgesinde küçük gerginlikler yaşanmıştır. İlk andan itibaren topraklarının zorla alındığına inanan gruplar, bölgenin diğer halkları ve yerel yöneticiler tavır değiştirmiştir.(3)
Kafkasya'da yaşadığı acılar, yokluk, mecburi göç, yeni vatan, iç karışıklıklar, geçim derdiyle bunalan Uzunyayla halkı, bu hızlı değişim karşısında mecburen suskunlaşmış ve içine kapanmıştır.
Bu kapanış o kadar derindir ki çevreyle iletişim en aza düşürülmüş, ticaret anlayışı gelişmemiş, yaşam pratikleri kaybedilmiş, malda mülkte zarar edilmiştir.
Artık tek amaç, canını kurtarmak, aileyi korumaktır.
1876-1919 yılları arası ülke açısından da oldukça sancılıdır. İstanbul ve saray yönetimi iç karışıklıklarla, savaşlarla uğraşırken Anadolu tümüyle yalnız kalmış, her şey, yerel yöneticilerin ve iyi niyetli insanların insafına bırakılmıştır. Her toplum, kendi gelenekleri ve anlayışlarıyla kendi ölçülerinde yaşamak zorundadır.(4)
1914 yılında başlayan "Seferberlik" yılları ve ardı ardına yaşanan savaşlar, tüm ülkede olduğu gibi Uzunyayla halkının acılarını daha da arttırmış, askere alınan birçok yetişkin erkek cepheden dönememiştir. Onlardan geriye kalan sayısız dul ve yetim vardır.(5) Bu nesil, her ne kadar canını kurtarmış olsa da "yalnızlık travması"nı ve "kızgınlık duygusu"nu hiçbir zaman içinden atamamış, uzun süredir yaşanan gerginlikler ve acılar, yüreklerde ve zihinlerde kalıcı izler bırakmıştır.
Günümüzdeki yetişkin nesil, bu yetimlerin çocukları ve torunlarıdır.
1919 yılı Uzunyayla halkı açısından bazı şeylerin değiştiği ve bir nebze olsun suskunluğun bırakıldığı bir yıldır.
Eylül ayında Sivas'ta gerçekleşen kongreye ilk başta karşı çıkacaklarını belirtseler de daha sonra destek vereceklerini açıklayan Uzunyayla kanaat önderleri, kongre süresince ve daha sonraki yıllarda Mustafa Kemal Paşa'ya destek vermişlerdir. Bu sayede Uzunyayla halkı, uzun süredir kullanmayı unuttuğu duyguları hatırlama şansını yakalamıştır denilebilir. Gerçekte; hareketli, gözü pek, cesur ve savaşçı bir kimliğe sahip olan Çerkesler, yeni devletin kuruluş aşamasında üstlerine düşen görevleri layıkıyla yerine getirmişlerdir.
Dip notlar - Açıklamalar
(1) Devlet Arşiv Dairesi Başkanlığı’ndaki 7 sefer 1278 tarihli belgeye göre “1861 tarihinde Mesudiye ilçesi Örenşehir ’in Pınarbaşı adlı yerde bulunan boş mahallede bir kasaba iskâna açılarak, Muhacirlerden de bir kısmını oralara yerleştirilmesini istemesi ile Müstakil liva (sancak) olarak kurulan ilçeye Aziziye adı verilmiştir.” 1863 yılında bu ilçenin ilk belediye başkanlığına Loo(zade) Mahmut Efendi getirilmiştir. (http://www.kayseripinarbasi.gov.tr/tarihi-seruven)Bu fotoğraf çok şey anlatıyor. Loo Mahmud Efendi, ilçenin kurucu belediye başkanı ve bölgenin şekillenmesinde büyük emek sarf etmiş değerli bir insandır. Fotoğrafın çekildiği tarihte ise görevde olmadığı halde açılışa onur konuğu olarak katılmıştır. (Ayr. 1885) Fotoğraftaki yüz ifadesine dikkat edilirse durumundan memnun değil. En kenarda bırakılmış. Sanki mecburiyetten durmuş orada. Devlet protokolüne göre kurucu başkan olmasının yanı sıra yaşına ve deneyimine hürmeten diğer yetkililerin onu tam ortalarına alıp çevresinde kümelenmeleri gerekirdi. Fotoğrafın çekildiği tarihte belediye Başkanı olan Tosun Halit Efendi'nin karede yer almaması da ilginçtir. 1891 yılındaki yöneticilerin hangi anlayışta olduklarını yüz ifadeleri ve beden dillerinden anlamak mümkün.
İşte anlatmak istediğimiz "suskunluk" budur.